top of page
Ara

Münacaat (bi sebebi) Beraat

Arzu Eylül Yalçınkaya

B.

Yine bir beraat gecesine eriştik, çok şükür. Şaban ayının 15 gecesi, Hz. Peygamber’den gelen bir rivayete göre Hakk’ın rahmet denizinin çoşup taştığı, duaların kabul olduğu, Kur’an-ı Kerim’in dünya semasına indiği (vahyin yaklaştığı) müjdelenen gece. Hepimize mübarek olsun.

Dolunay, mütebessim ve şefkatli çehresini göstermeye başladığı sırada Kuran tilavetine başlamaya niyetleniyorum.

Ama -Allah affetsin- tam o sırada hatırıma eski günlerin, Hak muhabbetinin gönlüme dolduğu çocukluk yıllarımın yâdı düşüyor.

Bir göz yaşı damlasının içinde, çocukluğumun en tatlı bir hikayesini görüyor ve buraya yazmak gereği duyuyorum:

İlkokul beşinci sınıftaydım sanırım, her nasılsa kulağıma berat kandiliyle ilgili sened-i meçhul bir rivayet erişmişti. Buna göre söz konusu mübarek gecede af dileyen ve affolunan kulların, manâ aleminde beraatlarını aldıklarının bir işâreti olarak ellerinin -tıpkı bir kağıdı sıkı sıkıya tutarcasına- kapalı olacağı söyleniyordu. Tabi aynı rivayetin bir neticesi olarak, beraatlerini alamamış olan müminlerin elleri ise-mealesef-açık kalacaktı. Şu anki idrakimle baktığımda, rivayetin halkı Hakk’a yakınlaştırmak hüsn-ü niyetiyle düzenlendiğini görüyorum. Ancak, o vakitler, duyduğum bu rivayete on yaşımın bütün safiyetiyle inanmış ve iman etmiştim. Haliyle bunun bazı neticeleri olacaktı.

Haberi Beraat kandilinden bir kaç gün önce almış, dikkatle dinlemiş ve o gece için hazırlık yapmıştım. Ailemden kimlerin kurtuluşa ereceği, kimlerin affolunacağını merak ediyor, hatta biraz ileri giderek gerekirse duruma müdahele etmeye (yani ellerini kapamaya) kararlı bulunuyordum. O gece vakitlice yatağa girdim, ışıklar söndükten ve  herkesin uykuya daldıktan bir süre sonra kalkarak beraat gecesi nöbetime başladım. Tek tek aile fertlerininin baş ucuna giderek ellerini kontrol ettim. Annem babam abilerim… Bu işlemi bir kaç kere tekrarladım. Kimi elleri kapalı görerek sevindiğimi ve kimi elleri ise açık bularak üzüldüğümü hatırlıyorum. O saatte duyduğum üzüntü ve çaresizlik, beni Hakk’ın merhametine ve Hz. Peygamber’in şefaatine ileten saiktir. Rahmet ve şefaat sözlerinin hakikati ile tanışmam da yine bu vesileyledir.

Evet belki ailemden bazıları beraatlerini almamış olabilirdi, ama Hakk’ın rahmeti ve sevgisi bir kağıda bağlı olamazdı. Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktu ki?[1] O zengindi, cömertti.

O gece, Yüce Allah’ın Rahmeti’nin beni, ailemi ve bütün müminleri içine alacak kadar geniş olduğunu hissettiğim, Resulullah’ın bizi yalnız bırakmayacağına, kusurlarımızı örteceğine ve ümmetine şefaat edeceğine güvendiğim gecedir.

O Beraat gecesi, elimizdeki farazi bir kağıda değil ,

-yani yapıp ettiklerimize ya da yalnızca amellerimize değil-

Ancak Allah’ın rahmetine ve Hz. Peygamber’in merhametine sığınmak gereğine inandığım gecedir.

Şimdi neticeyi tam olarak anımsayamıyorum. Uzun ama çok uzun bir geceydi.

Affolunduğumuza inanıyordum.

Elimiz açık olsa da.

Velev ki elimize henüz beraatimiz gelmemiş olsa da.

Nihayet, ailemle Cennet’te yine böyle birlikte olacağımıza kani olduğum bir vakitte,

sabaha karşı

ben de uyumuş olmalıyım.

* * *

Yıllar sonra yine bir Beraat Kandili gecesi..

Çocukluğumun hikayesini bir kenara koyarak

Ve berâat kandilimiz mübarek olsun diyerek,

çamların ardından yükselen dolunayın aydınlığında Fetih suresini okuyorum.

Ay yükseliyor, vakit ilerliyor, gecenin yüzü  gündüze dönüyor. Nacizane, kendimi çocukluğumdaki gibi aynı dert ve iştiyâkın tesiri içinde uyanık buluyorum.

Hakk’ın rahmetine sığınıyor ve Hz. Peygamber (a.s)ın şefaatini diliyorum.

Bu gecede ne var, hakikati nedir, rivayetler sahih mi, yoksa sıhhati  veren kulun samimiyeti midir? Düşünüyorum.

Kalbim handiyse yerinden çıkacak göğe ağacak,

Bu çırpınışın, bu titreyişin sebebi nedir?

Sahibi gelir de

söyler ümidiyle, bekliyorum.

Dilimde: zikr-i ilâhi..

Gayr-i ihtiyari

o perdeden bu perdeye seyrediyor. Seher vakti öten kuşa

“ind-i ilâhîde bu gecenin

hikmeti nedir”? diye soruyorum.

Gecenin rahmeti gönle doluyor,

dolup taşan gönül niyaza duruyor

“Ya Rab, beni Ademin akibeti nedir?”

diyerek niyaza başlıyor

Ben tebessüm içinde bu “duayı” dinliyorum:

“Ya Rab, Ümmet-i Muhammed’e merhamet et nolur

Affına, lutf u kereminle muhtacız

Kalplerimize birlik beraberlik ihsan et Allah’ım

Huzur ve sukûnete muhtacız

Ya Rab, bizi nefsimizin eline bırakma nolur

İzzet-i ruhun rehberliğine  müştakız

O söylüyor ben dinliyorum:

“Ya Rab,

Hastalara şifa

Dertlilere deva

Borçlulara eda

Nasip et nolur

Işsizlere iş

Aşsızlara aş

Aşıklara vuslat

Nasip et n’olur

Gözümüze nur

Gönlümüze safâ

Memleketimize rehâ

Gurbettekilere SILA

Ihsan et n’olur

Ya Rahman, Ya Rahim, Ya Şefi, Ya Munir

Şu mübarek gece hürmetine

Bizleri rahmetine,

bereketine,

şefaate

ve berâate eriştir

Allah’ım.

N’olur

Amin

Ecmain.


 

[1] Burada –ki ekinin kullanımı çocukluk yıllarımdaki yanlış kullanımıma uygun olarak aynı şekilde bırakılmıştır.

 
 
 

留言


Join my mailing list

Thanks for submitting!

© 2023 by The Book Lover. Proudly created with Wix.com

bottom of page