top of page
Ara

Mecnun’dan Leyla’ya: İkilikten Birliğe

Arzu Eylül Yalçınkaya

B.

Burada iki hayatı aynı anda sürdürmeye başladım sanırım. Gün içinde iki Eylül’e rastlıyoruz. Şöyle ki,

Birinci Eylül Türkçe konuşuyor, Türkçe okuyup yazıyor. Yapması gereken işleri var. Maşallah kabiliyetli bir kızcağız ama diğer işler sebebiyle elindeki işe kendini tam anlamıyla veremiyor. İkinci Eylül, İngilizce konuşuyor, ingilizce yazıyor. Sağolsun bu da iyi hanım kız, gayretli filan ama ne kadar uğraşsa da henüz tecrübesi yok. O nedenle o da çok bir şey üretemiyor. Biri bu tarafa gitse, öteki şu tarafa diye tutturuyor. Birinin canı tuz işte ötekisi şeker istiyor. İkisi bir olup sabahtan akşama bir iş çıkarabilirlerse-ne ala- onun bereketi bu sayfalara taşıyor, yok bir iş çıkaramamışlarsa her ikisi de, boş sayfalardan mahcup olarak sorumluluğu diğerine yıkmaya çalışıyor.

Şaka bir yana burada akademinin çeşitli derecelerine gelmiş olan arkadaşlardan/büyüklerden son zamanlarda hep şu nasihati alıyorum. Eylül iyi yazıyorsun, güzel yazıyorsun da yanlış  yapıyorsun. İngilizce olarak yazmayı ilerletmenin tek yolu, ingilizce yazmaktır. Türkçe yazarak İngilizceni ilerletemezsin. Haklılar. Bir kaç gündür nasihatlere doğrultusunda yazıyorum hemen farkediyor. Ama zaman istiyor, çok gayret istiyor. Dönüp dönüp düzeltmek gerekiyor. Ona çok eğilince bu defa diğeri küsüyor. Bakalım bu iki hayatı ne zaman birleyeceğiz, bu iki Eylül aynı seviyeden ne zaman söylemeye başlayacaklar. Kısmet.

Fakat bu iki Eylül meselesi, birinin öne geçtiği halde diğerinin geri kalışı bana Mesnevi’deki şu ibretli hikayeyi hatırlattı:

Mecnun Leyla’yı bulmak ümidiyle, devesine binip çöllere düşermiş. Devenin gönlü ise geride bıraktığı yavrusunda imiş. Mecnun ne zaman Leyla’nın aşkıyla kendinden geçip devenin yularını elinden kaçıracak olsa, deve koşarak yavrusunun yanına döndüğünden Mecnun bir türlü kendisini Leyla’ya ulaştıracak bu yolu tamamlayamaz,  ayıldığı vakit kendisini yine başladığı yerde bulurmuş.

Tabi serde aşıklık olduğundan hemen deveye atlayıp yola düşer,

zavallı deve de Mecnun’un aşkı sebebiyle yavrusunu doya doya koklayamazmış.

Nefsin arzusu ile ruhun arzusunun birbirinden ayrı olduğu döneme işaret eden bir hikayedir. Deve nefsin, insanı yoldan alıkoyan arzularını temsil eder ki bu bu yönüyle nefis sakıncalıdır. Zira Mecnun bu dünyaya deve beslemek için değil, Leyla’sını bulmak için gelmiştir. Öte yandan, İslam tasavvufunda nefs bütünüyle kötülenmez.  Maksada erdirici bir vasıta olarak, Mecnun’un nasıl deveye ihtiyacı varsa ruhun da kendisine itaat eden bir nefse ve onunla yol almaya ihtiyacı vardır.

Ken’an Rifai bu hikayedeki nefis-ruh zıtlığını cok güzel bir ifade ile birleştiriyor ve uzlaştırıyor. İnsana verilmiş imkanlardan hiçbirini reddetmeyen bu yorumu paylaşmak isterim:

“Ruhlar cisimleri terbiye için değil, kendini mükemmelleştirmek için gönderilmiştir.

Noksan olan ruh, kemali ancak dünyada bulacaktır.

Bir ruh ki maksadı kemale ermek iken, zarf olarak kendisine verilmiş cismin hırs ve arzularına kapılarak dünyaya gelmekten maksut olan hakikati unutup süfliyete dalarsa, sefil olması tabiîdir. Ama aslî vazifesini bilip o yolda gayret sarf eden ruh, cismi de kendi gibi ulvîleştirdiğinden, bu takdirde cisim ruh, ruh da cisim olur.

Görmüyor musun, bir asma kütüğünde üzüm, peşin çiçek verir, sonra ekşi koruk olur, nihâyet şeker gibi leziz üzüm haline gelir. İşte bu, nefis, kalb ve ruha benzetilebilir. (Hakikatte hepsi birliğin farklı derecelerdeki ifadeleridir.)

Ruh, yalnız olarak bir şey bilemez. Nefis de yalnız olarak bir şey göremez. Sanki biri kör, diğeri topaldır. Şeffaf olan camın arkasında karanlık olmayınca yüzünü görebilir misin? Ruh ile nefis de bir olmalıdır ki, Rabbini görebilesin. Ten, ruha bir siper gibidir. İşte, canın arkasında tenden bir siper olmayınca canânın da aksini göremezsin.” 

Terbiye edilmiş nefis, ruhun maneviyat göklerine yükselmesi için adeta bir burak haline dönüşüyor olsa gerek. O vakit aynı gayeye yönelmiş olmaları sebebiyle insandaki bütün kabiliyetler, bir oluyor, birliğe dönüyorlar.

***

İkilik hiçbir yerde hoş değil.

Hakk’ın birliğine iman, kişiyi kendi içinde de birliğe götürmeli

Vücudun huzur bulması için

nefis, akıl, ruh ve kalp hepsi bir yöne teveccüh etmeli

***

Hemen Allah içimizdeki bütün ikilikleri, çoklukları, zıtlıkları tek vücut eylesin de

Mecnun’dan Leyla’ya giden yol hayırla tamamlansın inşallah,

diyerek bu kıssadan da hissemizi almış olalım,

vesselam.

 
 
 

Comments


Join my mailing list

Thanks for submitting!

© 2023 by The Book Lover. Proudly created with Wix.com

bottom of page